“PANDORA’NIN KUTUSU”NUN HİKÂYESİ
Herkesin
Bir umudu vardır!
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü,
Çünkü; herkesin bir gideni vardır.
İçinden bir türlü uğurlayamadığı…
demiş usta şairlerimizden Turgut Uyar, kısa ama çok şey anlatan dizelerinde…
Şiirdeki mısralarda olduğu gibi, bir umutla başlar her şey, can bulur, filizlenir. Eğer ki umut yoksa, diğer her şey anlamını yitirir. “Umut fakirin ekmeğidir” sözünde olduğu gibi, belki de, bazen tutunduğumuz tek daldır umut tüm çaresizliklerin içinde… Pandora”nın kutusundan çıkan en son mucizedir adeta insanlık adına. ” Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” deriz ya günlük hayatımızda sık sık… Nedir bu Pandora’nın Kutusu Hikâyesi haydi bir göz atalım…Mitolojinin o gizemli koridorlarında şöyle bir turlayalım.
Pandora’nın Kutusu ile ilgili olarak anlatılan birçok mitolojik hikâye vardır. Yunan mitolojisinde adı geçen birçok tanrı ve tanrıça olmakla birlikte; bu hikâyelerde geçen isimler, kim kimin kızıydı ya da kim kimin annesiydi, babasıydı? şeklinde kafa karışıklıklarına da sebep olabiliyor zaman zaman…Çok isimlere takılmadan en yalın haliyle anlatmaya çalışayım.
İnsanoğlunu yaratan Prometheus, insanın kendini koruyabilmesi için ona ateşi armağan etmek istedi ama Tanrılar Tanrısı Zeus ateşin ve aklın insanları güçlendireceğini ve şımartacağını düşündü. O zamana kadar yalnız erkeklerden oluşan insanların kendilerini Tanrılar kadar kuvvetli ve mutlu sanmaya başladıklarını görünce, onları güçsüz kılmak için, başlarına müthiş bir dert göndermek istedi. ZEUS insanlara ateşin karşılığı olarak öyle bir kötülük verecekti ki insanlar kendi yok oluşlarını mutlulukla kucaklayacaklardı. Bu kötülük “kadın”dı.
Zeus, oğlunu çağırarak su ve kili karıştırmak suretiyle bir kadın şekillendirmesini emretti. Ve yeryüzündeki ilk ölümlü kadın yaratıldı. Bu kadının adı Pandora idi. Bütün Tanrılar ve Tanrıçalar Pandora’ya birçok hediyeler verdiler. Ama bunların içinde en önemlisi Zeus’un vermiş olduğu kutuydu!
Zeus Pandora’yı dünyaya göndermeden önce ona bu kutuyu asla açmamasını emretti. Ancak kadın cinsi meraklı bir varlık olduğundan dünyaya gelir gelmez Zeus’un emrini unuttu ve kutuyu açtı. Kutunun içinden insanları güçsüz kılacak olan kötülükler bir bir etrafa yayılmaya başladı. Hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya, şehvet, kıskançlık vb… Pandora yaptığı hatayı fark edince telâşla kutuyu kapattı.
Kutudan neredeyse bütün kötülükler çıkmış ama içinde en altta bir yerlerde sadece tek bir kötülük kalmıştı o da ‘UMUT’ tu. Bütün kötülükler arasında insanları yaşatacak olan yegâne kötülük UMUT dışarı çıkamamış kutunun içinde kalmıştı. Bizler de umudumuzu hep içimizde tutar, yıllarca orada besler büyütürüz ya…Umut hep içimizdedir…
Nietzsche’nin ünlü sözünde “Umut en son kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır.” derken bu mitolojik efsaneden esinlenilmiştir. “Uma uma döndük muma” atasözü de bu duruma örnek verilebilir.
Sonuç olarak Çiçero’nun dediği gibi “Bir yerde yaşam varsa, orada umut vardır!” Çünkü insan umutlarıyla yaşar. Mutlu olur. Plânlar yapar. Hedefler belirler… Veee umutlarımız hep pozitiftir, iyilik ve güzelliklerle donanmıştır. Tıpkı üzerinde kelebeklerin oynaştığı çiçeklerle bezenmiş bir kır bahçesi gibi…Kimi zaman o umuda kavuşabilmek için ne çok çileye katlanır insan ne çok sabreder ne çok kendinden verir, bir de bakmış ki koca bir ömür geçivermiş… Kimi umut ettiğine kavuşur, kimi kavuşamaz… Ama umut yolunda sebatla ilerlemek, sonuçta o umuda kavuşulmasa da insana; insan-ı kâmil olma yolunda çok şey katar bence, Betül’ce…
Umut hiç bitmeyen
Bahar mevsimidir
İçine kar da yağar,
Fırtına da kopar,
Ama çiçekler hep açar…
Mevlâna
İçinizde açan umut çiçekleriniz hiç solmasın, her daim rengârenk ve capcanlı kalsın… umut edin umutla kalın…